Z-Blog

Sanrılar ve Ay Sanıları: Lin!

Camellia Sinensis diye tanıtıyor kendini. Şimdilik, “Bir mutlu, pir mutlu, pür mutluyum” diye bir, iki milyon yıllık tarihini özetliyor. Bu bir düzmece. Mutlu anıları hep rötuşluydu, anlatırken anlıyoruz.

“Bugün bir Hindu tütsüsü kadar hoş kokulu olabilirsin,/ bir melek gibi uyumuş olabilirsin gece, / bir Gece’nin yıldız kenti olmuş olabilirsin uyurken / ama bunlar Dünya’nın adil olmasına yeter mi?..”

Kendi tarihinden çıkıp da “varlığı ile hayatların bir ucundan tutmuş ve bir anda herkesin kompleksi bir hayat olmuş. Bir adı gereksinmeyen yapıdan, “bir olabilme”nin üstünde hiç bir kanun olmayan hazzında imgesel keskin bir doğaçlama var. Bu bir spiral yazı!

“Laf ebesi, kuşanmış peştamalı, aromalı bir meydan okuma gözlerinde, her oyuna hazır.”

“Ödediysen kendin olmanın kefaretini, / Spiralini sakla. / …Yine de sakla, bunlar yarımdır. / Sahte der sana kimi, / Sanma der sana biri: / “Bazen bir sis sarmalı iklimi, / Korumak için bir spirali.””

Bittiğinde vurucu bir çıkış yoktur, kelimeler kendilerini tamamlayana yani “yolu bilir kibirli gölgeler”e enkaz gibi yığılır… Her cümlenin, hatta her perçemli kelimenin bir öyküsü vardır.

“Benim tek sırrım her şeyimin ortada olması. Soyulmuş bir meyve gibi, duruyorum. Bıçak bana sökmüyor. Rendeleniyorum Zaman ile. Akacak suyum kalmamış, kupkuru canım.”

Bütün, on”da, kelimelerin ve cümlelerin geçmişleri üzerinden rol yapan bir trajedi yazındır. Katmerleşmiş her bir durak, “riya değil rüya gibi” tanıklık ediyordur tarihine, “nefes alıp da seyredebilseydik,” demek için önce yazılanı siyanürle vurmamız gerekirdi!

“İmgelerimi en çok anlamak isteyip anlayamayanlardan, simgelerime en uzak durup en sıcak bakanlardandın.”

Merhametle karşılayınız kendi anlamlarınızı- iyimser ve güçlü öykülere rol hazırlıkları yapmalarının hakkı olduklarını unutmamak için…

Hulasa; illüzyon bu sokak suflörünün elinde bir trajedi doğaçlama. Ama martıları kahkaha ile güldürebilen bu aslanağzı içine kapanır ve şunu söyler: “Her hayatta, her spiralde, her sokakta bir sokak suflörü olmalı. O, yakınlarında durmalı “bir” olabilmişin.

Hüzün Perhizi yapan yazılarından bir kaç derleme. Her cümlenin veya her kelimenin kendi başına bir öyküyü yansıttığını birebir, kendiniz görün.


Deliliğim, ayrılıkların delilidir.

  • Izgaradaki ızdıraplardan kokun geliyor burnuma.
  • Güzel rüyalardan icatlar yapmak istiyorum şiddetle yoksa zehirleneceğim.
  • Alkolsüz bir huzur istiyorum, şu anki ayıklığıma taş çıkartsın, ayıplasın bu ayık rahatsızı. Hüzün perhizi! Hüzün perhizi yapmak istiyorum. “melankoli” min son harfi sen misin? Çünkü ancak rezistansı bozuk olmayan bir makinede yıkayabilirim tenimi, hassastır, ondan sordum…
  • Düşlerimi vernikletebileceğim bir yer biliyor musun?
  • Gecenin kanunu namına tutukluyum. Çünkü sen, rüyamda bir anahtar düşürdün…
  • Tek sayılardan meze yapayım sana, akmış rimeller kokteyli içelim bu gece, zil zurna sarhoş olana kadar…

Alelacele eskizim:

  • Sonrası biraz düş, biraz düşüş ve ölüş…
  • Ne günahlarımı atıyorum, ne çirkin çıktığım fotoğrafları..

Cumartesi

  • Nerede bekleyişin boyun bağı güneş…

tanımlamak.

  • Senin sessizliğin gazı bitmiş bir çakmak hediyesi bana. / Mevsimi değil, bi doğum günüm de yok zaten

Naturel

  • Dev gibi ayaklar, ojeli ellerden çıkmış tinerli puntolarda, devletin ağaç köklerini sökmeyi düşlemişler.
  • Poğaçacı safsata yapıp mukavva gibi poğaçalar satarken…
  • Sivrisinek cenazesinde, ağır bir gecede, bülbül bileğini keserken, dut, ‘bülbül resmimi yapıyor’ diye düşünmüş, bir ağacın dalında sallanırken, düş’müş…

tekilaveazbuz: En Güzel Acım:

  • Öyle cinsiyetsiz bir ölüydün sen. Bilemedi kefenci beş kat mı üç kat mı olmalı bezin. Bir teraziye sarılmıştın yaşarken. İkiye bölünmüştün kefelere sığmak için. “Denge kızıl şahinler içindir.” demiştim seni görünce. Senin de sırtın pas kırmızısıydı, sen de bozkırları, çıplak dağları sever; salyangoz, balık ve böcek yerdin. Ansiklopedi yuttururdun bana tanımını bulmam için. Sonra afyonumu patlatırdın. Nerdesin? Verdiğin son nefese oksitlenmek istiyorum.

Koşuşunun Öyküsüdür Durmaksız’ ın:

  • Kendine var olduğunu hatırlatabilecek bir an ayırabilmek… Rahatlama etkisiyle karışık bir bocalamadır o anlar. Koşuşturmayı bölemeyecek denli kısa, koşuşturmanın ölümcüllüğünü törpüleyebilecek denli yeterli.
  • “Kendim” dediğim yabancılaşan için koşuyorum, ezbere..

Dekor Dünya:

  • Gerçek sanırsın işte! Öyle güzel bir yalan olduğu için.
  • Biri var içimde, salıncaklarımın iplerini bileklerime zincir yapan biri.
  • Ben 1im: en gerçek, en yalnız, en kutsaldan henüz uzaklaşmış..

kıt-a dur! son’ki!..

  • Yandı bitti kül oldu beynim beyim.
  • Sonsuz bir müzik, tatlı bir uyumdan ibaret hiçliğim.

Soğuk Düş Duşu:

  • Yanındakini biraz yakarsın, çünkü sen yanarken en yakınında durur.

Et Ab’ı “Ad”

  • Kimsenin yanında güzel bir şarkıya dönüşmedi “Lin”. Yalnızlığın tüm harfleriyle yakından akrabaydık. O denli büyük bir aileydik kendimiz için…
  • Hatırlanmak isterdin sen de, değil mi, “yok” olduktan sonra?

“İyi Geceler”

  • Yağmurlar, sen yokken, köpeklerin tuzlu gözyaşları gibi yağardı.

……

  • Hayatın en hüzünlü anı, mevsimine kapıldığınız kişinin, bahçesinde açacak bir çiçek olmadığınızı, anladığınız andır.

Yalnız Bir Opera

  • Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.
  • Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.
  • Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara, çağrışımlarla ödeşemezsiniz.
  • Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup / Kulak verdiğiniz saat tiktakları / Kaplar tekin olmayan göğümüzü / Geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç / Suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz / Bakınıp dururken duvarlara / Boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çiçek, / Unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani, / Unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında / Kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi / Kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi / Yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına, / Başımıza gelmiş bir felakete, işkenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya / Kendimizi hazırlar gibi.
  • Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde, bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar. O tik taklar kadar önemsiz kalır şimdi, hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar. Göremeseniz de, bilirsiniz. Hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar.
  • İpek yollarında kuzey yıldızı / Aşkın kuzey yıldızı / Sanırsın durduğun yerde / Ya da yol üstündedir.

Manana is soon enough for me

  • Sırtımı ardıç kabuğu rüyalar okşuyor, ensemde hafif bir ölüm esintisi, tahrik unsuru.

Bir İçdöküm

  • İnce bacaklarının taşıdığı siyah siluetini görüyorum, trafiğe kapatılmış o ışıklı caddede, uzaklaşırken, evine doğru. / Ben, kendimi evin sanarken. / Başımı soktuğum yuvamı, boynunun sol çukurunu düşlerken..

Keş ve Köpek & Mektuplar

  • İstanbul tütün oluyor karşısında, denizi duman…
  • Yarımadam’a bir şey anlatmak için, yarım ağızla laf anlatacak bir cambaz yüz gerekir.
  • Her hayatta, her spiralde, her sokakta bir sokak suflörü olmalı. O, yakınlarında durmalı “bir” olabilmişin.
  • Martılar güler…
  • Ağlamak için geniş bir omuz, gülmek için uzun bir ömür..
  • Cismini göremediğim her an, damağımda bir köpeköldüren..
  • Gözleri çirkin çivilenmiş.
  • Yıldızları yere serecekmiş gibi uluyor.

Peter Pan’s

  • Gözlerinde iki senelik akciğer röntgenlerim, kalbin adına sevinmeye çalışarak baktım.
    Her gün, günün adamı bendim sende. Her ay, ayın elemanıydım. Her yıl takvimindim.
  • Bir tür küçük savaş gemisiydim. Gölün yapay, kendimin kâğıttan, dünyanın yuvarlak olduğunu anlayacak kadardım.
  • Yaz beni hadi. Üçüncü sayfamın mizanpajına özen gösterme.

“Park Yasak”

KABUSUN MASTAR HALİ
Kayık şekilli salıncakta karşılıklı oturmuş, yayık ayran içiyoruz. Ağzımızın etrafı saralı gibi köpürmüş, kaypak kaypak gülüyoruz. Koca eşekleriz. Ayakkabılarım bok çukurundan çıkmış gibi. Yapıcak başka işimiz mi yok ne. Uzaktan beş kişi geliyor. “Kölemenler” diyorum fısıldayarak. Kıkırdıyorsun. Eğleniyoruz. Mutluyuz. İşimize nasıl gelirse, hipermetrop ya da miyopuz…

Lepiska saçların daha toprak olmamış. Ellerin bardak tutabiliyor. Dudak çevrendeki kırışıklar söylüyor bana hep gülümsediğini.

Benim hayalim olmasan ölmezdin belki…

Gece camda sigara içiyoruz. Limon küfü göz altların. Saat de geç olmuş epey. Yollar bomboş. Herkes yarı ölü. Bir biz yaşıyoruz. Bu nasıl yaşamaksa. Tam da bunu konuşuyoruz. Abuk şarkılarla bölüyorum hüzünleneceğimiz yerde muhabbeti. Ani gülünce duman boğazımızı yakıyor…

Mor kazağın sana bol gelmiyor, önünü de daha kesmemişsin. Hiçbir şarkının sözlerini başından sonuna bilmiyorsun. Net, işte orda duruyorsun.

Benim hayalim olmasan ölmezdin belki…

“..muhakeme(!)de biter.”

  • Yel değirmenimin şeytan merdiveni saçların, ellerin göğün degajesinde iki bulutumsu.
  • Kendini arayanlara “aranıyor” denilir.
  • Sapanımı sandalye kavgalarına, hayatımdaki santrfora ve sert damağına doğrulttum.

Cam

  • Karamsarlık, gece yarıları şüpheci bir anne gibi defterimi okuyor.

Japonya’da fugu yedim.

  • Üstümde hiç kanın yok. Ne vuruldun yanımda, ne de ben seni vurdum henüz.
  • Zaman bizi afiyetle yutmak için besleyip büyütüyordu. Zaman çok açtı. Düşünmekten aç kalıyordum…

Özünde Güzel Bir Hikayeydi

  • Yaşıyorsun Mike! Ama ne zamandır bakmıyorsun aynaya?…
    Bizim gibilerde her “merhaba”nın bir “hoşçakal” olduğunu bilmiyormuşuz gibi yapıp “merhaba” dedik sadece karşılıklı. Geçip gittik… Alt yazısıysa, oldukça uzun ve acı bir diyalogdu.

Doğduğun günü kutlamadığın her gün ölüsün!

  • Kitty!
    Ne hoş tadın kadın.
    Fevkalade mayhoş.
    Adının tınısı güçlü.
    Yüzünün hüznü hoş.
    Uykunu almışsın.
    Başında hafif bir ağrı.
    Kaç tekilalıkmış gecen?
    Nereye geç kalmışsın?
    Yola çıkmışsın.
    Güzelmişsin ve yolsuz.
    Sahip değil aitmişsin.
    Yorulmuşsun.
    Dudağın kuru,
    Derin dökük,
    Kanın yavaş,
    Elin titrek…

    Az kişi anlar,
    Pürüzlü yanlarını.
    Bazısı anlatırsan anlar,
    Mükemmel olmadığını.
    Çok kişi yanılır,
    Kimi seve seve yanılır.
    Kimi seni başkası sanır (öyle tanır).
    Kimi bile bile yanılır (yanıltır).

Not: Aylin Mutlu’nun ALIVE, SHE CRIED ve FOR YOU KITTY bloğundan derlemeler…

Leave a comment