Karma / Müzik

Shpongle – Shpongleland Diyarına Giriş

Where is Shpongleland? Fazla tümce içermiyor. Ne acı, ne de korku, korkunç yüzler, kötü kokular yok. Çok uzak değil! Sadece sulh parçaları ve mükemmel hava. İnsanlığın ayak başparmağını emen koltuğun işitsel bir uzay aracına döner ve bilincin gerçekliğinin pençesinden psychedelic erişkin parka fırlatılır! Lets get Shpongled!

Esenlik ve akseden yüzeylerin bu yeri, piton derisi gibi değişiyor, elli kulaç uzunluğunda milyon renk değiştiren kalamar gibi parıldıyor. Gerçekten akıl ermez. Anlatılamaz Esrarlar düğümü burada aks ediyor…

Tüm bu varlıklar topluluğu orada bir kenarda seni bekliyor. “Burada olman ne güzel! Çok seyrek geliyorsun, seni görmekten mutluluk duyduk.”

Kıymetli taşlarla süslenmiş, kendi kendini süren basketbol topları gibiler ve onlardan çok var. Sana doğru zıplayarak geliyor, tam önünde titreyerek duruyorlar. Ve sonra çok şaşırtan bir şey yapıyorlar, vücuduna zıplayıp tekrar gerisin geri çekiliyorlar. Tüm bu şey, saniye başına ayrıntıların binlercesiyle sunulmuş bu yerde, çok hızlı bir biçimde sürüyor, tutamıyorsun onları. Tam olarak ne yapmak istediğini söylüyorlar: “Şaşkınlığa verme!” Bunun kaçık ve delice olduğunu biliyorsun, bu yerden gitmek istiyorsun, lakin alıkoyuyorlar: “Bunu yapma! Yaptığımıza dikkatini ver!”

Var olanın içine yapıları, şarkı söyleyip, sesleriyle nesneler yaratıp, ekliyorlar. “Buna, bak! Buna bak!” diyerek bu şeyleri sana sunuyorlar. Dikkatin bu nesnelere doğruluyor, farkına varıyorsun, lanet olsun, burada sana gösterilen her şey imkânsız. Bu sadece komplike değil, güzel, üretmesi zor, imkânsız bunları yapmak. En yakın benzetme Fabergé yumurtaları olurdu. Ama bu şeyler UFO’daki odanın içine dağıtılan oyuncaklar gibi, göksel oyuncaklar, bir şekilde canlı gözüküyorlar, varlığın içine başka nesneler çağırabiliyorlar. Yani neler oluyor, elf hediyelerinin bu şekilde poliferasyonu ve şarkı söyleyince hareket eden nesneler ve ardından şoke edici sözler “Yaptığımızı yap!” Çok ısrarcılar, “Yap onu! Yap onu! Yap onu!” diyorlar. Vücudunun içinden ağzına doğru çıkmaya başlamış bir kabarcık hissediyorsun. Ses olmadığında anlaşılıyor, bu bir görüş. Hissediyorsun bunu. Şarkı söyleyip “maddeyi” ağzından dışarı pompalayabileceğini keşfediyorsun, onlar da bunu yapman için seni teşvik ediyor: “İşte bu! İşte bu! Bunu yapmaya devam et!”

Biz şimdi tribin 4-5 dakikası içindeyiz. Bildiğimiz dil yok olmakta ve sen normal olarak anlam denilen tarafından tek başınasın, söz dizimi kendiliğinden dökülmüştür. Bundan bir dakika veya bunun gibi bir süre sonra, tüm bu şeyler kendi kendine yıkılmaya başlıyor ve onlar senden bedenen uzaklaşmaya başlıyor. Genelde son atış el sallayıp elvedalarıdır ve son deyişleri… “Deja vu, Deja vu!”

Terence McKenna’ya göre bir DMT tribinin bir veya ikinci dakikasında, makine elfleri, kasımpatı-gibi bir mandala içinden patlayıp seni bulabilir ve üstteki gibi sanrılar görebilirsin. Peki, bunun Shpongle ile ne alakası var? Bu sanrılı bekleyiş onların her yapıtının içinde kendini hissettiriyor. Aslında bu bir kaybolma durumu, gerçeğin içinden fırlayıp yapabileceklerinin sınırı olmayan bir düşsel platforma çakılmak bu. Elbette bir kayboluş hâkim. Gerçeği kaybettiğinizde, içinde bulunduğunuz durumu var olan, daha önce size tanıtılan, aktarılan bilgiyle kıyaslarsınız. Sonra vardığınız sonuç boyutlar arası temaşada, gerçek denilenin enfüsi temalar yaratabileceğidir. Algıların daha fazla seçici olmasının bir yolu var mıdır? Peki, algının seçiciliği intikal ettiğinde gerçek size büyülü sopasını değdirecek mi? Yoksa gerçeğin ilahi bir gülüşü mü var, bir insan gülüşü değil elbet? Kendin yaratmayınca bulamayacağını bilmek gibi. Tüylerini kabartan bir gülüş. Her olabilen, daha önce olmuş bitmiş ve geçmiş olmalı bu yoldan? Ve her şey, bu an’ın bütün sandığın, bildiğin gerçeğinin, ötesini kendine çekeceği biçimde, birbirine sıkı sıkıya bağlı değil mi? Öyle bir gerçeklik ki, bütün anlamlar birbirlerinin benzerleridir, söz dizimi karmaşık olandan, basit olanına kadar. Lakin işte, bir kum saati gibi her şey tepetaklak olur, biteviye yeni bir çevrim başlar, akıp boşalan tekrar ve tekrar. İşte o anda kendin artık tüm anlamların ötesinde, kendi kendinin aynısı değilsindir.

Shpongle, psychedelic downtempo ve psybient (ya da psychill) müzik projesinin önemi de burada başlar. Diyeceksiniz ki titremeden, tersine mutlulukla derin derin nefes almak ve sadece bu nefes ile tüm yükleri ve sıkıntıları kaldırmış olmak mümkün mü? İçine örülü bulunduğunuz nedenler düğümünü yok edip hâlihazırda sizi bu nedenlerden biri yapacak bir müzik ile karşılaşmak bu. Evet, kendinizi yok etmenin ve yenilemenin mümkünatı.

Shpongle kendine özgü bir proje. Bu özgünlük doğuya özgü spiritüel farkındalık dolu sesleri, batının güncel synthesizer tabanlı psychedelic müziği ile birleştirmiş olmalarındadır elbet büyük çoğunlukla. Akustik sesleri, elektronik seslerle başarılı bir şekilde müziklerinde işliyorlar. Bu sayede, elektronik müziğe alışık olmayan birçok müzik severi de kendilerine çekmişlerdir.

Grubun isminin var olan söz ansiklopedilerinde tanımlanmış bir sözcük kökeni yok, lakin bir anlam ihtiva ediyor. Pozitif ve öforik (sevinçten havalara uçan, yerinde duramayacak halde olan) duyguları belirten bütünü kapsamayı amaçlayan bir terim. Rusya’da bir parti esnasında kendisiyle röportaj yapılırken Raja Ram’e nasıl hissettiğini sorduklarında “Shpongle’laşmış hissediyorum” diye cevap vermesinden geldiği söylenir.

Grup, başka birçok projede de yer alan (Hallucinogen, 1200 Micrograms, Younger Brother, Celtic Cross) 1971 doğumlu İngiltereli Simon Posford ve 1941 doğumlu Avusturyalı Raja Ram (The Infinity Project) adlı iki ana çekirdek üyeden oluşmaktadır. Simon Posford, genelde synthesizer, gitar, vurmalılar ile ilgilenirken, Raja Ram üflemeli enstrümanların partisyonlarını hazırlar. İlk albümlerinden beri psychedelic trance piyasasında birçok grubu etkilemişler, birçok şarkıya ilham vermişlerdir. (Shiva Space Technology’nin Kumharas toplama albümündeki, Infected Mushroom ve Jörg Kessler ortak yapımı “The Messenger” isimli şarkı Shpongle’a adanmıştır.)

[slider title=”Dinle: The Messenger“]

[/slider]

Bir öykü anlatmak istiyorum. Küçük bir adam hakkında. Başarabilirsem. Grimble Gromble adında bir cüce. Cüceler evde oturup. Yemek yerler, uyurlar, şaraplarını içerler. | O kırmızı bir tunik giyerdi. Cam göbeği kukuletası. Oldukça güzel görünürdü. Büyük bir macera yaşadı o. Çimlerin arasında, Sonunda açık havada. Kazanarak yemek yiyerek, uygun zamanı bekleyerek. Ve sonra birgün -ya ya ya şa şa şa!. Bu cücelerin yaşasın deme biçimleridir… Gökyüzüne bak, ırmağa bak. Harika değil mi?. Gökyüzüne bak, ırmağa bak! Harika değil mi? Dolaşarak, gidecek yerler keşfederek. Ve sonra birgün -ya ya ya şa şa şa! Bu cücelerin yaşasın! deme biçimleridir…

Shpongleyes: “This is – no offense but you are a robot, aren’t you?” cümlesi klasik bilimkurgu filmi olan Forbidden Planet’ten, dinozor sesleri Jurassic Park: The Lost World filminden alındı.

  • Lyric: “This is – no offence but you are a robot aren’t you?”
  • (“Bu bir suç değil fakat sen bir robotsun değil mi?)

My Head Feels like a Frisbee: Parça sonunda Ella Fitzgerald’ın “How High the Moon”ı hızlandırılmış biçimde söylerken duyuyoruz.

  • Lyric: “My head feels like a frisbee; twice its normal size. Feels like a football and someone’s moved the goal posts. Everything is slightly out of joint and weird; disconnected. I had to hold onto the walls. And we noticed that women, especially the hippy ladies, started reacting differently. With your permission their nipples get hard; they start dancing in a whole other kind of way. Catching butterflies in the air. People get goosepimples. They laugh, they cry at the same time. They get horny and holy at the same time- you see them. This one brought me down to my knees. I had to hold onto the wall. My knees shaking, quivering. My head feels like a frisbee.”
  • (Kafamı bir frizbi gibi hissediyorum. Normal boyutunun iki katı. Biri futbolu seviyor ve kalelere hareket ediyor. Herşey belli belirsiz, zıvanadan çıkmış ve tuhaf; kopuk. Duvarları tutmak zorundayım. Ve biz kadınların, özellikle hippi kadınlarının farklı tepki verdiğini anladım. Meme uçlarınız izin verdiğiniz anda sertleşir ve başka bir şekilde dansetmeye başlar. Havada kelebekler yakalıyorum. İnsanlar tüylerimi ürpertiyor. Gülüyor onlar, aynı zamanda ağlıyorlar. Azgın ve tanrısallar, onları görmelisiniz. Bu biri indirdi beni, diz çöktüm. Duvara tutunmak zorundaydım. Dizlerim tiriyor, sallanıyor. Kafam bir frizbi gibi.)

Around the World in a Tea Daze: “Once upon the sea of blissful awareness” parçası ile birlikte bu parçada da vokal yapan, opera sanatçısı hint asıllı Hari Om. Ayrıca, “Donülmez Akşamın Ufkundayız”dan bir kesit bulunuyor. Sözler Yahya Kemal Beyatlı’ya ait. “Q Up Arts – Voices Of Istanbul”dan alındı. Şarkının başında ki gitar “Paco De Lucia – Introduccion Y Pantomina” parçasına ait.

  • Lyric: “And we can take this huge universe and put it inside a very tiny head: you fold it. hara hara mahadeva shambho. kashi vishwanatha gange. ex maria pie jesu. ex maria virgine qui tolis, pie domine domine, pie’”
  • (Ve biz bu koca evreni alıp çok küçük bir başın içine yerleştirebiliriz: Eğ onu!)

Divine Moments of Truth: İlk albüme bakın.

Room 2ॐ: Room 23 albümün arka kapağında görünen “Om(ॐ)” manasında (Hindistan’da kutsal bir hece) karşımıza çıkar. 3 rakamı yerine Om simgesi kullanılmıştır.

  • Lyric: “I’m feeling very shpongled. Smashed,mashed, completely geschtonkenflapped. To be shpongled is to be kippered, mashed, smashed, destroyed. Completely geschtonkenflapped.Feel so smooth. Everything tingling.”
  • (Çok shponge’laşmış hissediyorum, sarhoş, püre gibi, tamamen geschtonkenflapped. Shponge’laşmış olmak, tütsülenmiş olmaktır, püre gibi, uçmuş, yok edilmiş…. Tamamen geschtonkenflapped. Öyle pürüzsüz bir his. Herşey karıncalı.)

Star Shpongled Banner : Star spangled banner’a gönderme.

  • Lyric: That is so weird. Well, y’know, it’s like this experience that I had was like, y’know, erm, it was kind of the most profound experience I’ve had in me life, like. I am a shaman, magician. The sun is purple. 3D dimensions. I am for mental extensions. You know the mind has a thousand eyes. Oohh, Que Terror
  • (Bu çok tuhaf. Ya, bilirsiniz, sahip olduğum bu tecrübe, bilirsiniz, şey, yaşamımdaki en derin tecrübe gibiydi. Ben bir şamanım, büyücü. Güneş mor. 3D boyutlar. Ben zihinsel temdit içinim. Bilirsiniz, zihnin bin gözü vardır.)

Once Upon the Sea of Blissful Awareness:

  • Lyric: Waves of the soft spring wind. Love’s flood tide is rising full. The moon of love is rising full. Sea of beauty. The moon of love is rising full. Love’s flood tide. Some laugh, some weep, some dance for joy. My mind craves nectar day and night. Like a blue lotus floating on the sea of love. Lingering in ashantically. Lingering in the akashic realms. Lingering in the realms. Blue lotus floats, floating, floating.. Some laugh, some weep, some dance for joy. My mind craves nectar day and night.
  • (Yumuşak bahar rüzgârının dalgaları. Aşkın gelgiti, tam yükseliyor. Aşkın ayı tam yükseliyor. Güzelliğin denizi. Aşkın ayı tam yükseliyor. Aşkın gelgiti. Bazıları güler, bazıları ağlar, bazıları sevinçle dans eder. Aklım gece gündüz Nektar’a (tanrıların içeceği) can atar. Aşkın denizinde yüzen mavi lotus gibi. Ashantically’de oyalanır, Akashic Krallığı’nda oyalanır. Yüzen mavi lotus, yüzer, yüzer. Bazıları güler, bazıları ağlar, bazıları sevinçle dans eder. Aklım gece gündüz Nektar’a (tanrıların içeceği) can atar.)

Not: Akasha, evrenin özü, beşinci element, ruh; Ashantically ise Ashanti dinine mensup Gana etnik ırkının krallığıdır.


3. Nothing Lasts… But Nothing is Lost
:

Shpongle ‘ın 2005 yılında yayımladığı 3. albümü, son stüdyo albümü olarak kararlaştırılmış ancak daha sonra dördüncü bir albüm hedeflemişler. Önceki iki albümde olduğu gibi birçok vokalist ve müzisyenin canlı performansı kombine edilerek bilgisayar desteğiyle devam ederken farklı tadını Simon Posford’un deyimiyle “20 bölümden oluşan 8 parça”yı dinlerken alıyoruz. Albüm aynı zamanda dinlerken sesini çok kez duyabileceğimiz, 2000 yılında ölen yazar ve saykodelik araştırmacısı olan Terence McKenna’ya adanmış. Shpongle evreni üçüncü bu albümle taraftarlarının dehşetli beğenileriyle genişlemesini sürdürmüştür. Bu albüm tamamen psychedelic biçimin ötesine, yeni bir albüm formuna geçmiştir. Başlamayanlar Shpongle evreninin yarattığı bu çok yüzlü sonik tecrübeyi tahmin edemez. Nothing Lasts… But Nothing is Lost tahmin edilmeyen bir sesin dokumaları boyunca, hayal gücünü şişiren, reform sağlayan ve bilinci güçlendiren bir destan haline bürünüyor..

Yapısal olarak, Shpongle’nin üçüncü albümü, ilk iki albümden sapmadır. Tales of the Inexpressible ve Are You Shpongled on şarkının altındadır. Mukayese edilirse, Nothing Lasts 20 farklı şarkıya bölünmüş olur ve her şarkı 5 dk altında sürer. Bu deneyim başlangıçta garip görünür, özellikle psy-türün karakteristik özelliğini yitirmesiyle. Yine de, albüm sona yaklaştığında, kendiliğinden düzensiz yapının tümevarımı yapılır ve yapı tüme ulaştığında anlam ifade eder, o an bilinç titrer. Her dakika albüm, değişir: Tempo ve tür tahrif edilir, uyarmaksızın farklı global kültürlere sıçratır ve aydınlatmak için karanlığın şiddetli derecelerini değiştirir. Hiçbir şey, sonsuza kadar sürmez. Nothing Lasts: Hiçbir tarz, yeteri kadar uzun katlanmaz, evet, ustalıkla ve sabit sonik dönüşümlerle dinleyicinin dikkatini çeker.

Tüm dönüşümler klasik Shpongleca olmasına rağmen bu albümde seleflerine göre aranjmanlar daha canlıdır. Dub-master OTT ve Pete Callard’ın akustik ve elektirik gitar üzerine uzun uzadıya düşünceleri büyük ölçüde yardımcı olmuştur.

Parça Listesi:

  • Botanical Dimensions
  • Outer Shpongolia
  • Levitation Nation
  • Periscopes Of Consciousness
  • Schmaltz Herring
  • Nothing Lasts…
  • Shnitzled In The Negev
  • …But Nothing Is Lost
  • When Shall I Be Free?
  • The Stamen Of The Shamen
  • Circuits Of The Imagination
  • Linguistic Mystic
  • Mentalism
  • Invocation
  • Molecular Superstructure
  • Turn Up The Silence
  • Exhalation
  • Connoisseur Of Hallucinations
  • The Nebbish Route
  • Falling Awake

[slider title=”Dinle“]

[/slider]

Albümle ilgili bazı ilginç detaylar şu şekilde:

Adı William Blake’ın “The Marriage of Heaven and Hell” adlı eserinden alınmış. Albümün özü Terence McKenna: tarafından dile getirilmiştir:

“Sonsuza kadar süren hiçbirşey yok. Hiçbir şey, sürekli değildir.. Her şey, başka bir şeye dönüşür (değişir). Hiçbir şey, yanlış değil.. Her şey, yolda… William Blake diyor ki: ‘Kaybolan hiçbirşey yok. Ve ben buna inanıyorum. Hepimiz ilerliyoruz.’”

Botanical Dimensions: Terence McKenna’nın Hawai’deki etnobotanik sığınağının adı. İlk parça’da kullanılan sesler Richard Linklater’ın başarılı yapımlarından olan Waking Life (Hayata Uyanmak)’tan. (Genç bir adam, rüyaların gerçek dünyadan ayrıldığı yeri aramaktadır. Düş, uyanmak, gerçeklik gibi konular üzerine farklı düşünen insanlarla konuşur. Farklı yaşam deneyimleri, dünya görüşleri, rüyalara değişik bakış açıları sunacaktır. Bu ise gündelik yaşamdaki pek çok felsefi konu üzerine düşünmeye iter izleyiciyi. Richard Linklater son derece şık bir şekilde felsefe yapıyor. Düşler üzerinde gezenirken de son derece ilgi çekici bir görsel dünya yaratıyor.) Önce groovy bas, sonra chilled gitarlar, ardından Simon Posford pepelemeleri ve carnaval çoşkusu…

  • Lyric: Pick a color. Blue.. Pick a number. Eight! Pick another number. Six… Dream is destiny. You know, I just woke from a dream. It wasn’t like a typical dream, it seemed more like I’d walked into an alternate universe. Yep, it’s real. I mean, technically it’s a phenomenon of sleep, but you can have so much damn fun in your dreams. And of course, everyone knows fun rules. Yeah…
  • (Bir renk seç. Mavi. Bir numara seç. Sekiz! Başka bir numara seç. Altı… Düş yazgıdır. Bilirsin, sadece rüyadan uyandım! Bu tipik bir rüya gibi değildi, alternatif bir evrene girmek gibi görünüyordu daha çok… Evet, gerçek bu. Ben bunu teknik olarak uykunun bilince yansıyan olayı olarak tarif ediyorum, fakat rüyaların korkunç eğlenceli geçebilir. Ve tabii, herkes eğlence kurallarını bilir. Evet…)

Waking Life’dan: “Bir keresinde bir arkadaşım şunu söylemişti: yapacağın en kötü hata, hayatın bekleme odasında gerçekten de uyuyorken, yaşadığını düşünmektir. Kurnazlık, senin uyanıkkenki akıl yeteneklerinle, düşlerindeki sonsuz olanakları birleştirmektir. Eğer bunu yapabilirsen herşeyi yapabilirsin. Hiç nefret ettiğin ve gerçekten de sıkı çalıştığın bir işin oldu mu? Uzun, sıkı bir çalışma günü. Sonunda evine gidersin yatarsın, gözlerini yumarsın ve birden kalkar ve farkına varırsın ki o gün boyu çalışma sadece bir rüyaymış. İçine uyandığın hayatı asgari ücrete satmak yeterince kötüyken, şimdi bir de rüyalarını bedavaya alırlar.”

Levitation Nation: Brezilya samba okulu Nilópolis/Rio’daki Beija-Flor 2003 yılı parçasından sample içeriyor. Brezilyalı-lezzetli vokallerin koroları ile akustik gitarların melodik lifleri tıpkı zar atar…

  • Lyric: “Oh, meu Brasil, Overdose de amor nos trás. Se espelha na familia beija flor lutando eternamente pela paz. Oh meu Brasil.
  • (Oh, Brezilyam! Bize getirdiklerini aşırı sevdik. Beija-flor(Sinekkuşu)’u örnek aldık. Barış için sonsuza dek savaş. Oh, Brezilyam!)

Periscopes Of Consciousness: Flütle synthesizer karışımı ve oldukça karanlık bir atmosfere sahip. Basgitar distorsiyonu ve tribal drumlar eklenir. Bir Vocoder (voice coder)’in çığlığını ve ardından oryantal sesler duyarız. Shpongle’in her zamanki gibi çok başarılı bir vocoder kullanımını görüyoruz.

  • Lyric: Ay, en la casa de la Pana, que no me admiten a mi yyy (chant). Porque dicen que no duermo, ay, acordando ooo (chant). Porque dicen que no duermo, ay acordando (high pitched)
  • (Pananın evine beni almazlar. Çünkü uyumadığımı söylerler, evet, hatırlıyorum.)

* Muntazamca bir araya gelen Nothing Last Trilogy’si: “Nothing Lasts, Shnitzled In The Negev ve ..But Nothing Is Lost.” Heavy-Thick baslar ve tribal drums ile ilk elektronik his yaratılıyor. Melankolik piyano kordları araya serpiştirilmiş durumda. Shnitzled’in tanımlanamaz melodisi ile yarı yolunu alır Trilogy ve acı, tatlı, öfkeli ..But Nothing Is Lost ile kapanır. Nothing Lasts: Conoisseur of Hallucinations ile dubbed-out ve uzay şarkısı kıvamını şaşırtıcı bir şekilde unbeat melodi ile donatır. Başlığı William Blake’ın felsefi şiirinden gelir, tüm akışıyla. Bu adın önemi büyüktür, Shpongle ilham perisi Terrence McKenna’nın konuşma sampleları içerir.

Schnitzled in the Negev: Kıvrılmış dub numaraları ile başlar, burun enstrümanı egzotik sesleri çıkarana kadar vokallerle efektlendirilir. Kristal bir piyano ses akışını duraklatır, crafty distortion efektine yol verinceye kadar her şey tahammül edilebilirdir. Lakin tüm bu noktadan sonra sentez başlar, çetin değildir, aksine anlaşılırdır. Distorsiyon ile tamamen asimilasyon başlar.

…But Nothing Is Lost: Fakat hiçbir şey kaybolmaz.

  • Lyric: “Terence McKenna – Nothing lasts… nothing lasts. Everything is changing into something else. Nothing’s wrong. Nothing is wrong. Everything is on track. William Blake said nothing is lost and I believe that we all move on”
  • (Sonsuza kadar süren hiçbir şey yok. Hiçbir şey, sürekli değildir. Her şey, başka bir şeye dönüşür (değişir). Hiçbir şey, yanlış değil.. Her şey, yolda… William Blake diyor ki: ‘Kaybolan hiçbir şey yok.’ Ve ben inanıyorum buna. Hepimiz ilerliyoruz.”)

When Shall I Be Free? : Hari Om’un toprak-ana vokal nezaketiyle tanıştırır. Süpriz unsurlar, oryantal çalgı “ud” ve düşündüren kısa vokaller ile trompetler. Trip-hop havası yakalamak zor olmasa gerek.

  • Lyric: “When shall I be free? When I shall cease to be. No more I, but we… In perfect harmony.”
  • (Ne zaman özgür olacağım? Ben’i kaldırdığım zaman. Daha fazla “ben” değil, fakat “biz…” mükemmel uyum içinde.)

The Stamen Of The Shaman: Tamamen Shpongle özütünden ama daha bir süpriz unsuru var. İlkin çalınan ud ve tahrik eden kısa vokaller; ikincisi tabi ki hepsine eşlik eden trompetler.

  • Lyric: “Come to me. I need you. Close my eyes and feel you right here somehow. Come to me (don’t let me be) and sing our song (come and sing with me). Dancing to your melody all night long.”
  • (Yanıma gel. Sana ihtiyacım var. Gözlerimi kapa ve hisset, tam burada nasıl olursa olsun. Bana gel ve bize şarkı söyle (gel ve bana şarkı söyle). Melodinle tüm uzun gece dansedelim.)

Circuits Of Imagination: Şarkısında ki basgitar, coverlanıp “Billy Cobham – Stratus” şarkısından alındı.

Lyric: “eh ıh uh uh ah eh oh ho ho. re pr hu auuuuuuu. eh ıh ou uh ah ıh oh oh oh ah uh ıh uh uh. beı eh uh eh uh oh.”

Invocation: Çağrı.

  • Lyric:Yogena cittasya padena vacam. Malam sarirasya ca vaidyakena. Yo pakarottam pravaram muninam. Patanjalim pranjaliranato smi. Abahu-purusakaram. Sankha-cakrasi-dharinam. Sahasra-sirsasam svetam. Pranamami Patanjalim.
  • (Patanjali’yi eğilerek derince selamladım. Bilgelerin en mükemmeli, beni çıkardı: Yoga aracılığıyla bilincin kirliliğinden, Söz (dilbilgisi) aracılığı ile konuşmanın kirliliğinden Ve tıp (Ayurveda) aracılığı ile vücüdun kirliliğinden. Omuzlarına kadar bir adam formunda, Deniz kabuğu (ilahi ses) tutan, disk (zaman çarkı) atan ve kılıç kullanan. Bin-başlı, beyaz, Patanjali’ye saygıyla.)

Molecular Superstructure: Bir ara şarkı olmakla beraber flüt ve vokalden oluşan ipeksi bir başlangıçtan sonra Turn Up the Silence’a doğru, yüksek tempo ve breaky ile daha karanlık ve sert şekilde tansiyonu yükseltir.

  • Lyric: (English) I mean, we are like catapillers, contemplating pupation. No longer will I chew on the cabbage leaves, no longer will I spend my time moving around on the underside of the foliage! Life must be a preparation for the transition to another dimension… (Brazilian Portuguese)Legal. Quanto é? (…) Se você quiser já janta a horas. Vamos inverter, oh? Isso…
  • (Anlıyorum pupa evresine geçen güve gibiyiz. Artık lahana yapraklarını çiğneyemeyecek, onların altında eskisi gibi zaman sarf etmeyeceğiz. Yaşam, başka bir boyuta geçiş için hazırlık olmalı!)

Exhalation: Raja Ram’ın flütü ile bizi boğulmuş duygulardan sulh ve saflık dolu bir ana itiyor.

The Nebbish Route: Tamamen Simon Posford dolu. Gitar kırıntılarını yavaşça gösterir, bad-ass (takdire değer) heavy gitar rifleri ile çökertir. Dark Soho’nun metal etkileşimli psy-soundu girer sanki içeri ve psychedelic kaos yaratır. “El Viaje Misterioso de Nuestro Jomer (The Mysterious Voyage of Homer)” isimli Simpsons bölümündeki Ned Flanders’ın sesleri kullanılmış.

Falling Awake: Albüm dinginlikle kapanır, bir önceki parçanın çılgınlığını dalgın akustik gitar kapatır.


4. Ineffable Mysteries from Shpongleland:

Kasım 2009’da yayımlananan dördüncü albüm. Tür olarak yine psybient’e dönüş albümü diyebiliriz. Storm Thorgerson tarafından Cd kapakçığı tasarlandı. Nothing Lasts but Nothing is Lost albümünden sonra son anda karar verilen bu dördüncü albüm çalışması ile projenin bitirildiği duyrulur ve Shpongle tür olarak değişim geçiren üçüncü albümden sonra yeniden ilk iki albümlerin tarzına da yönelir, psybient, tribal ve downtempo ile karşımıza çıkar. Üretim teknikleri bakımından büyük sıçramalar kaydeden bu albüm, diğer albümleri gibi çok sevilecek. Ses hileleri, yapı ve yönlendirme şimdiye kadar yapılan tüm işlere kıyasla daha üstün… Shpongle daha orijinal fikirler veriyor, tonal dokumalar ve prodüksiyon teknikleri ile diğer kayıtlarının üstünde. Ayrıntı ve duygu bakımından zengin, içinde bu dünyaya ait ve maneviyata düşkün numuneler ve ilhamlar var, hepsi armonik ve melodik inşadalar… Steve Reich ve Mike Oldfield’dan sample’lar içeriyor.

Parça Listesi:

  • Electroplasm
  • Shpongolese Spoken Here
  • Nothing Is Something Worth Doing
  • Ineffable Mysteries
  • I Am You
  • Invisible Man In A Fluorescent Suit
  • No Turn Un-Stoned
  • Walking Backwards Through The Cosmic Mirror

[slider title=”Dinle“]

[/slider]

Albümle ilgili bazı ilginç detaylar şu şekilde:

Electroplasm ile başlıyor albüm; doğu skalaları ve zengin armonik dokumalarla ani bir çoşku, ritmik bir başlangıç sağlıyor.

Shpongolese Spoken Here’da farklı bir modu, glitchy breaks’dan four-on-the-floor’a kargaşa yaratmadan önce keyifli ve dinamik şekilde yerleştiriyor.

Nothing is Something Worth Doing yerleşmiş bir parça. Hang Drum kullanılan parça, Ineffable Mysteries’e doğru altıbuçuk dakika zaman kavramından bir haber, sofistike sesler ve armonik paletlerle yavaşça solup gidiyor.

Ineffable Mysteries Hindistan’ın orjinal atmosferi ve vokal sample’ları kuvvetli ritmik ve inanılmaz sonik manipülasyonlarla parçanın öncülüğünü yapıyor ve takip eden kısımlarda Raja Ram flütü ile Hint vokalleri sentezleniyor.

I Am You parçası bu seyahati izliyor. Özel bir ilham perisi tarafından telkin edilen ve merkezi sevgi olan esrarengiz bir başlangıçtan sonra sonik olağandışı karmaşıklığa ve ritmik bir evrime doğru akıyor.

Invisible Man In A Fluorescent Suit yaslı bir viyolensel solosu ile başlıyor ve gerçek Shponglian sitili ile genişliyor. Bir sonraki parçaya geçmeden önce organik enstrümanlar ve kutlayıcı melodik harmanlanmış bir yapıya doğru kayıyor.

No Turn Un-Stoned farklı bir kumaştan kesilme gibi. Şen şakrak ritimlerin üzerinde duygusal bir vokalin mutsuz bir açıklıkla yerleştirilmesi tanımı bu parçaya uyuyor.

Through The Cosmic Mirror Son parça bu parlak albümün tacında çok yüzlü bir mücevher gibi. Yerleşik dört dörtlük ritim, ileri armoni ve sonik keşifler ile parlaklığının yükselişinden sessizliğin denizine yavaşça sokar.

Shpongle geliştirmeye ve ilham vermeye devam ediyor. Onların sesindeki, yapısındaki ve stilindeki benzersiz tutum sayesinde Shpongle bu neslin muziğinde ön sıralarda uzun süre yer alacak gibi görünüyor.

[slider title=”Mandala“]

[/slider]

Where is Shpongleland…? Çok fazla tümce içermiyor. Ne acı, ne de korku, korkunç yüzler, kötü kokular yok. Çok uzak değil! Sadece sulh parçaları ve mükemmel hava. Insanlığın ayak başparmağını emen koltuğun işitsel bir uzay aracına döner ve bilincin gerçekliğinin pençesinden saykodelik erişkin parka fırlatılır! Lets get Shpongled!

Sonar Ballistickle, Soma büyük mutluluğun eşiğinde hafifçe yüzen siber büyücüleri emer; sanrılı-geometrik, atom düzeyinde-telepatik, parıldayan parlak rüya açmazlarını yaratır. Bu melez egzotik seretonin, beyninin ormanına elektro-plazmik damlacıklarla damlar ve sonsuz sanrılara sebep olan desenlerle değiştirir onu. Bir iğne başı gibi alanda farkedilmeyen milyon melek danseder. Su oyunu! Frenolojik kurtuluş gösterisi; Tanrısal karar anı… Umulmayanın kaçınılmazlığı — beyin zarının girdabı. Evreni örneklediğimizde ne bilmediğimizi biliyoruz: Işıktan karanlığa; Gerçekden düşssele.. Ölümden ölümsüzlüğe…

Bu Soma tanrıdır. O katlandığı tüm keskin acıları lanetler. Hastalığı iyileştirir, kederini kutlar, cesaret verir, korkuları dağıtır. Savaşçı şevk ateşiyle bayıltır, yüksek fikirlerin yolunu açıp şiire telkin eder. Dünyadan cennete kaldırdığı ruhu, öyle büyük ve harikulade hediyeleridir ki, adam damarlarında Tanrıyı hisseder ve güçlü bir çabayla yücelterek yüksek sesle ağlar.

Soma’yı kafaya diktik, parlak ve ölümsüz yetişkinleriz artık, ışığa girdik ve bunu tüm tanrılar bildi. Şimdi ne zarar verebilir bize veya hangi kolbaşı bizim canımızı sıkabilir? Senin içinden, dehşetin ötesinden, ölümsüz tanrılar olarak hızlıca süzülüyoruz. [The Rig-Veda (Soma: The Vedic Divine Mushroom) (Veda’nın Kutsal Mantarı)]

Derleyen ve Sunan: Nihil Uz

[stextbox id=”grey” caption=”Kaynaklar”]1. http://www.futurehi.net/media/McKenna_The_Invisible_Landscape_1-A.mp3

2. http://www.cmays.net/tmbib.shtml
3. http://www.well.com/user/dpd/botdim.html
4. http://www.surrealstudio.com/mckenna.html
5. http://www.twisted.co.uk/
6. http://www.tipworld.co.uk/
7. http://www.lycaeum.org/~sputnik/mckenna/alien.html
8. http://en.wikipedia.org/wiki/Shpongle
9. http://en.wikipedia.org/wiki/Machine_Elf
10. http://en.wikipedia.org/wiki/Terence_McKenna
11. http://sozluk.sourtimes.org/%5B/stextbox%5D

Leave a comment